Olmak ya da olmamak
Her şeyden önce şunu belirtmemiz gerekiyor: Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el
Mühendisi’nin katledilmeleri olayı bir “intihar eylemi”dir. ABD’nin “intihar eylemi!”
Bilindiği üzere intihar eylemleri, çaresiz kalan güçlerin son bir hamleyle
gerçekleştirdikleri nafile çırpınışlardır. İntihar eylemi gücü değil, tam tersine acz içinde olma
durumunu gösterir.
3 Ocak Bağdat saldırısı da, artık giderek daha fazla Müslüman ülkeden “tekme tokat
kovulma” durumuna gelen ABD’nin umutsuz bir eylemi olarak hafızalara kazınacaktır.
Saldırının hemen ardından ABD, Irak’ta bulunan bütün vatandaşlarından derhal bu
ülkeyi terk etmelerini istedi. Bu gidişle ABD, sadece Irak’tan değil, başta Müslüman ülkeler
olmak üzere dünyanın birçok ülkesindeki vatandaşlarından aynı şeyi istemek durumunda
kalacak!
Çöküşe giden kuvvet aklını kaybediyor. Trump’ın ve yardımcılarının saldırıdan sonra
yaptığı açıklamalarda, aklın kırıntısı bile bulunmuyor.
Kuyruk acısı
3 Ocak günü Bağdat’ta katledilenler ABD’ye belki de tarihinin en büyük kuyruk
acısını tattıran kahramanlardır. ABD açısından IŞİD’in yok edilmesinin, ne kadar büyük bir
kuyruk acısı haline geldiğini bu saldırıyla görmüş olduk.
Bizzat Trump’ın da itiraf ettiği üzere IŞİD, bir ABD mamulüydü. Bütün Dünyayı
“İkinci İsrail”e ikna etmek amacıyla piyasaya sürülmüştü. Hatırlanacağı üzere IŞİD, Batı’da
Ayn-el Arap, Doğu’da ise Erbil önlerine dayanana kadar, ABD kılını bile kıpırdatmadı. Bu
süre içinde bir yandan adeta canlı yayınla bütün dünyaya duyurulan vahşet görüntüleri
eşliğinde bütün insanlığı tehdit eden “IŞİD tehlikesi”, diğer yandan IŞİD vahşilerine karşı
bütün insanlık için mücadele eden “Kahraman Laik Kürtler” propagandası yapıldı.
Bir müddet sonra ABD, durumun elverişli hale geldiği hesabını yaptı ve Kuzey
Irak’tan Akdeniz’e uzanacak “İkinci İsrail” için harekete geçti. Bu uğursuz plan, Batı’da
Suriye’nin en büyük şehirlerinin kapısına, Doğuda Kerkük ve Bağdat önlerine kadar dayanan
IŞİD’in; Rusya ve İran’ın desteğini alan Suriye ve İran Ordularının kahramanca mücadeleleri
ile püskürtülmesiyle bozuldu.
Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekâtı ise koridor hayallerini bitirdi.
Kasım Süleymani’nin Kudüs gücü ve Haşdi Şabi, bu mücadelede çok önemli bir rol
oynadılar. İşte “kuyruk acısı” budur. ABD, 3 Ocak katliamıyla IŞİD’i bitirenleri hedef almış,
kuyruk acısını dindirmek istemiştir.
Devlet egemenliğini ihlal suçu
3 Ocak Bağdat saldırısı ile ABD, doğrudan doğruya İran’ın ve Irak’ın devlet
egemenliklerini hedef almıştır.
Bölgedeki kaosun, katliamların ve yıkımın doğrudan sorumlusu olan Emperyalist,
bölge milletlerinin kendi milli devletleri aracığıyla yeniden ayakları üzerinde durma
çabalarına saldırmıştır.
Gerek Kasım Süleymani gerekse El Mühendisi, İran ve Irak devletlerinin milli
ordularının resmi görevlileridir. Haşdi Şabi, Irak ordusunun bir parçasıdır. Bu ülkenin IŞİD
belasından kurtulmasında en büyük rolü oynamıştır.
Hedef İran devleti ile birlikte Irak devletidir. Saldırı Irak’ta gerçekleştiği için şimdi
Irak devletinden beklenen, ABD elçisinin sınır dışı edilmesi ve ülkede faaliyette bulunan
bütün ABD askeri üslerinin kapatılmasıdır.
Dünyanın en büyük teröristi
İran devletinin resmi görevlisi olan Süleymani ise Suriye ve Irak Hükümetlerinin
resmi daveti üzerine bu ülkelerde bulunmuştur. ABD ise tam tersine işgalci bir güç olarak bu
ülkelerdedir.
Onun için ABD’nin eylemi uluslararası hukuku çiğneyen bir terör eylemidir.
ABD, dünyanın en büyük terör devleti olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Trump’ın saldırıdan sonra yaptığı bütün açıklamalar, bir teröristin itiraflarından başka
bir şey değildir.
Yakın adamlarından Senatör Lindsay Graham’ın İran’ın petrol rafinerilerini
vurabilecekleri yönündeki açıklaması ise, ABD’nin başına çöreklenmiş olan Çete’nin,
insanlık için ne kadar büyük bir tehdit haline gelmiş olduğunun itirafıdır.
Mezhep kavgalarının sorumlusu kim?
Katliamın hemen ardından tv ekranlarında boy gösteren bir kısım “kadrolu saygısız laf
ebesi”nin ve mezhepçi gözlüklerinden kurtulamayan kimi köşe yazarlarının Haşdi Şabi’yi ve
Kudüs Gücü’nü; mezhepçi yapılanmalar ve bölgedeki mezhep kavgalarının tarafları gibi
sunma gayretleri ise, nesnel olarak ABD’nin cinayetini savunma çabasından başka bir şey
değildir.
Bölgemizde hortlatılan mezhep çatışmalarının bir tek sorumlusu vardır, o da ABD’dir.
2003 yılındaki ABD işgalinden önce Batı Asya’nın hiçbir ülkesinde mezhep çatışması yoktu.
Tam tersine ABD işgali öncesinde Bağdat’ın camilerinde Sünni ve Şii Iraklıların, birlikte
namaz kılarak ABD saldırısına direneceklerini dünyaya duyurmaları hatırlardadır.
Anti-emperyalizm, kaçınılmaz olarak mezhep ayrılıklarının aşılmasını getirir. 20.
yüzyılın ilk üç çeyreğinde Müslüman ülkelerde din ve mezhep kavgalarının görülmemesinin
nedeni emperyalizme karşı mücadele içinde milli devletlerin kurulması gerçeğidir.
Geçen yüzyılın son çeyreğinde ve 21. yüzyılın ilk 15 yılında yeniden hortlayan
mezhep kavgalarının nedeni ise, emperyalizmin yeni sömürgeci saldırısı ve milli devletlerin
yaşadığı kriz ve gerilemedir.
Milli devletler şimdi yeniden emperyalizme karşı birleşiyor ve ayağa kalkıyor. Bu
mücadele ile birlikte mezhepçilik illeti de yavaş yavaş geride bırakılıyor.
Bütün insanlığın şehitleri
İşte Kasım Süleymani ve El Mühendisi bu mücadelede en önde yer aldılar. Şehadetleri
ile bu mücadeleye yeni bir ivme kazandırdılar.
Kasım Süleymani 1997 yılından bu yana Kudüs gücünün komutanı olarak bütün Batı
Asya ülkelerinde ABD emperyalizmine, İsrail Siyonizmine ve onların emrindeki Vahhabi
gericiliğine karşı en önde mücadele etti.
Onun için başta Müslüman halklar olmak üzere bütün dünya halklarının emperyalizme
ve Ortaçağ gericiliğine karşı mücadelesinde yaşamaya devam edecek, unutulmayacaktır.